Kalp Krizi Nedir?
Kalbin yeteri kadar oksijen alamayarak ölmesine, kalp krizi (miyokard enfarktüsü) denir. Oksijeni, kalbin kendi damarları, yani koroner damarlar getirir. Eğer koroner damarlarda bir tıkanıklık veya daralma söz konusu ise kalp yeteri kadar oksijen alamaz, beslenemez. Beslenemeyen kalp dokusunda gelişen metabolik değişikler, ölümcül ritim bozuklularına yol açarak erken ani ölümlere neden olabilir. Ayrıca bu durum uzun sürerse kalp işlevini yitirip, kanı pompalayamaz hale gelebilir. Kalp krizi geçirmiş kimselerde ölen dokunun yerine yenisi gelmez. İşlevsiz bir yara tabakası oluşur. Yani kalp krizinin verdiği hasar, geri dönüşü olmayan bir hasardır. Bu nedenle; kalp krizinde erken müdahale, hem hayat kurtarıcıdır, hem de sonradan gelişebilecek kalp yetersizliğini önleyebilmektedir. Nitekim hastaneye ulaşabilen olgularda ölüm yüzde 5 – yüzde 15′e kadar düşmektedir.
Gençlerde Artan Kalp Krizi
Son dönemlerde gençlerde görülen kalp krizleri pek çoğumuzu endişeye sürüklüyor. Yani bugüne kadar ‘yaşlı hastalığı’ olarak düşündüğümüz kalp rahatsızlıkları; artık gençleri de, orta yaş grubunu da tehdit etmeye başlamıştır. Avrupa Kardiyoloji Derneği’nin 22 Avrupa ülkesi arasında yaptığı araştırmada, 50 yaş altında görülen kalp krizi oranlarında birinci sırada olmamız da maalesef bu olguyu desteklemektedir. Sanayileşmenin getirdiği beslenme bozukluğu, rekabetçi iş ortamının getirdiği aşırı stres yükü ve gençlerdeki sigara ve bağımlılık yapan madde alışkanlığındaki artış; gençlerde kalp krizi sıklığını arttıran faktörler olarak düşünülüyor. Bununla birlikte genç ölümlerin çoğu aslında; gözden kaçmış doğumsal kalp adelesi hastalıklarına, kalp kapak hastalıklarına veya ani gelişen ritim bozukluklarına da bağlı olabilmektedir. Bu nedenle ailede genç ani ölüm hikayesi varsa, mutlaka diğer aile fertlerinin de kardiyolojik muayene ve tetkiklerle kontrol edilmeli.
Kalp Krizi Genetik mi?
Kalp krizi, maalesef anne ve babadan genetik miras olarak çocuklara geçebiliyor. Eğer kalp krizi 50-60’lı veya daha erken yaşlarda olmuşsa, diğer aile fertleri için kalp krizi riski artar. Bu durum; mutlaka diğer aile fertlerinin de kalp krizi geçireceği anlamına gelmez ancak ailesinde kalp krizi hikayesi olamayanlara göre kalp krizi riskinin artması demektir. Erken yaşta kalp krizi geçirme hikayesi olan ailelerin; hayat tarzı ve beslenme alışkanlıklarına daha fazla özen göstermeleri ve periyodik kardiyolojik kontrollerini yaptırmaları önerilir.
Sigara; kalp kasının oksijen ihtiyacının artmasına ve koroner damarlarda spazm dediğimiz büzüşmeye yola açarak kalp krizi riskini artırır. Sigarayı bıraktıktan sonraki 1 gün içinde kalp krizi geçirme riskiniz yarı yarıya azalır. Yaklaşık 4 ila 10 yıl içinde sigara içmeyen biri ile aynı seviyeye gelinir. Kahve ve çay tüketimiyle hepimiz belli miktarlarda kafein almaktayız. Yapılan bir çalışmada; günlük 3 fincan tüketiminin, kalp damar hastalığı riskini azalttığı belirlendi. Ancak kahvenin bu yararlı etkisi, miktarı artınca tersine dönmekte, risk daha da yükselmektedir! Kahvenin şeker hastalığı ve kalp damar hastalığı riskini azaltıcı etkisinin nedeni bilinmiyor. Kahvede ve siyah çikolatada bulunan antioksidan flavonollerin bu yararı oluşturabileceği ileri sürülüyor.Fazla alkol tüketimi de damar sertliğini hızlandırıyor ve kalp krizi riskini artırıyor.
Kalp Krizi Geçirmiş Biri Nelere Dikkat Etmeli?
Sigara içiyorsak terk etmeliyiz, düzenli egzersiz yapmalı, sağlıklı az yağlı yiyecekleri tüketmeliyiz. Kalp krizinden sonra düzenli egzersiz olarak yürüyüş yapılabilir. Diğer egzersizleri ise hastaların doktoruyla görüştükten sonra yapması veya başlaması daha doğrudur.
Elbette, her çarpıntı dikkate alınmamalı. Çünkü, kalp çarpıntısı çoğunlukla sinirsel bir durumdur; kişinin ya kalp hastalığı korkusuyla ya da duygusal bozukluklar sonucu, kendi kalp etkinliğiyle aşırı ilgilenmesi sonucu ortaya çıkar. Ancak uzun süren, kalp hızının genellikle çok yüksek seyrettiği (dakikada 150 ve üzeri), bayılmanın veya tansiyon düşüklüğünün eşlik ettiği çarpıntı durumlarında, mutlaka sağlık merkezine başvurulması uygun olur.
Stres ve Üzüntünün Etkisi Var mı?
Kalp damar hastalıklarının oluşumunda stresin önemli bir yeri vardır. Kalp hastalığından ani ölüm vakalarının, kişilerin gerilimli dönemler yaşadığı ve depresif yakınmaların olduğu dönemlerle paralellik gösterdiği gözlenmiştir. Stresle birlikte sempatik sinir sistemi çalışmasında artış olmakta, vücutta fazla miktarda adrenalin salgılanmaktadır. Bunun salgılanması da kan basıncını, kalp atim ve solunum sayısını artırmakta ve kan seker düzeyini yükseltmektedir. Bu tablo uzun sürdüğünde; koroner damar daralmaları ile kalp dokusunda kanlanmada azalmalara, enfarktüslere, kalp yetmezlikleri, kalp atımlarında düzensizliklere, yüksek tansiyon ve beyin-damar hastalıklarına yol açmaktadır.
Bu Belirtilere Dikkat!
❤ Göğüste tam yeri belli olmayan sıkışma hissi veren bir ağrı (sanki 100 kiloluk bir kişi göğsümüze oturmuş gibi) olur.
❤ Bu ağrı sol kola ve çeneye doğru yayılır
❤ Ağrı hareket etmekle artar, dinlenirken azalır, fakat geçmez. Ağrı yarım saatten uzun sürer.
❤ Ağrıyla birlikte soğuk soğuk terleme ve mide bulantısı vardır.
❤ Nefes darlığı olur. İç sıkıntısı eşlik eder.
❤ Bazı insanlarda belirtiler gizli olabilir. Örneğin; diyabet hastaları hiç ağrı duymayabilirler ve sadece nefes darlığı ve soğuk terleme şikayetleri olabilir. Bazı hastalarda mide ülseri ve kas ağrısıyla kalp krizi ağrısı karıştırılabilir ve yanlış yorumlanabilir.